Kostis Karpozilos, İstanbul’dan yola çıkan otuz mültecinin Yunanistan’a komünizmi nasıl getirdiklerini anlatıyor.

Kostis Kapozilos Atina’da Toplumsal Tarih Arşivi direktörü.

Diplomatlar Kasım 1922’de Lozan’da toplandığında, devrimci hareketlerin ve komünist partilerin temsilcileri Komünist Enternasyonal’in dördüncü kongresi için Moskova’da bir araya geldiler. İki toplantı da benzer bir soruyu ele alıyordu: Büyük Savaş’ın hemen sonrasında yaşanan uyuşmazlıklar ve şiddetli çatışmalarla geçen gergin bir dönemin ardından dünyanın ne halde olduğu. Komünist hareket için bu bir farkındalık dönemiydi. Yeni devrimci başkaldırıların gerçekleşme olasılığı gittikçe azalıyordu. Komünist hareket dünya genelinde yenilgi, baskı ve çoğunlukla da hayal kırıklığıyla karşı karşıya kalmıştı. 

20 Kasım’da Sadrettin Celal Antel (Orhan) Moskova’da söz alarak “önemli ve acil bir anons” yaptı.[1] Türkiye’den gelen 32 yaşındaki devrimci, yoldaşlarını Ankara ve İstanbul’daki komünistlerin tutuklanmalarını ve “barbarca baskı altında tutulmalarına” yol açan “Kemalizm’in yeni yönelimleri” hakkında bilgilendirdi. Komünist Enternasyonal’in gözünde ulusalcı Türk hükümeti Lozan Konferansı’yla, emperyalistlerle uzlaşmaya varmıştı. Kemalistler artık işçi sınıfının değil, Türk asıllı “büyük burjuvaların” amaçlarına hizmet ediyorlardı.

Bu esnada, otuz kadar Rum İstanbul’dan kaçmaktaydı. Bu aslında olağandışı bir durum değildi, zira Türk-Yunan Savaşı’nın ardından geniş çaplı nüfus hareketleri yaşanmaktaydı. Ancak söz konusu otuz kişinin seyahat planı diğerlerinden farklıydı. Bu mülteciler Karadeniz üzerinden kuzeydeki Odessa’ya giden bir gemiye bindiler. Sonrasında da bir tren onları Moskova’ya götürdü. [2] Grubun üyeleri Mütareke dönemi esnasında, 1919 senesinde, İstanbul’da kurulmuş militan bir işçi sınıfı oluşumuna üyeydiler. [3] Bu oluşumun adı Uluslararası İşçiler Sendikası (International Union of Workers, Yunancada “Panergatikē”) idi ve amaçları etnik ve dilsel olarak ayrışmış olan ücretli emek dünyasını birleştirmekti. [4]

YANNIS TSATSAKOS DOSYASI, İSTANBUL’DAN AYRILAN MÜLTECİLERDEN BİRİ,
KAYNAK: RGASPI, 495/207/176

UİS’nin üyeleri Kemalist hükumetin baskıcı siyasetinden kaçıyor olabilirlerdi, ancak onlarınki meçhule giden bir yoldu. Türkiye’yi Sovyet Rusya’ya bağlayan yol, Nazım Hikmet ve arkadaşları gibi maceracı gençler tarafından daha önce takip edilmiş ve aydınlatılmıştı. [5]

Sovyetler Birliği, kendisini dünyadaki tüm mazlumların vatanı olarak tanıtarak inançları yüzünden eziyete uğramış kişilere siyasi haklar veriyor ve onlara maddi destek sağlıyordu. [6] Uluslararası Kızıl Yardım’ın koruması altında yeni gelenler “Doğunun Çalışkanları için Komünist Üniversite’ye” (DÇKÜ)’ye kaydolmuşlar, daha sonrasında da burada bir “Yunan grubu” kurmuşlardı.

Uluslararası komünist okullarının bariz bir amacı vardı: Bolşevik örneği ve terminolojisini takip ederek özgün bir devrimci kimlik inşa etmek. Bu süreçte “Doğu” çok önemli bir yere sahipti, çünkü gezegendeki “kolonileşmiş” ve “bağımlı” bölgelerin olduğu siyasi bir coğrafyaya işaret ediyordu ve bu bölgeler küresel devrimci hareketin baş kahramanları olma yolunda ilerliyordu.[7] Komünist Enternasyonal’in dördüncü kongresi sınıf mücadelesinin merkez üsleri olarak gördükleri “İstanbul, Japonya, Çin ve Hindistan’a” özel ilgi gösterirken, “Batı Avrupalı işçi aristokrasisinin ataletinden” dert yandı. [8]

“TURKEY ON THE BIG UNION MAP” 
KAYNAK: THE ONE BIG UNION MONTHLY, EKİM 1920, S. 55.

Burada kısa bir süre geçirdikten sonra uluslararası komünist okullardaki öğrenciler dünya çapında devrim çağrısını yaymak için ayrıldılar. Rum öğrencilerin etnik kimlikleri, Kemalist hükümetin izlediği siyaset ve Lozan Antlaşması onların Türkiye Cumhuriyeti’nde devrimci faaliyetlerde bulunmalarını önlüyordu. 1924-1926 arasında bu grubun üyeleri Komünist Enternasyonal’in emirleri doğrultusunda Bolşevikleştirme siyasetini teşvik etmek adına Yunanistan’a gittiler. [9] Bu durum Lenin’in sınıf bilincinin “dışardan” gelmesi prensibinin son derece pratik bir uygulamasıydı.

1924’ün başlarında Yunanistan, Sovyetler Birliği’ni resmen tanıdı. Mülteci taşıyan gemiler Odessa’dan Pire’ye doğru bir kez daha yola koyuldu. Bu durum bitap haldeki yolcuların arasına karışan profesyonel devrimcilere harika bir olanak sağlıyordu. Bu sayede sınır kontrollerini kolayca geçtiler. Yunanistan’a gelişleri Yunan komünizminin gelişimi için çığır açıcı bir durumdu. Yeni gelenler Atina’da radikalleşmiş savaş gazileriyle buluştular. Comitern’in sert ve hiyerarşik yapısına şüpheyle yaklaşan ılımlı sosyalistleri aralarından çıkardılar ve yeni bir örgütlenmeye gittiler. Rusya’dan gelen “mülteciler” arasında Edirne doğumlu olan 21 yaşındaki Nikos Zachariadis de vardı. 1934’te Komünist Parti sekreteri olan Zachariadis bu görevi 1956’ya kadar sürdürdü. 

SERAPHIM MAXIMOS THE RED INTERNATIONAL OF LABOUR UNION KURULURKEN MOSKOVA’DA, KAYNAK: RGASPI, 495/207/414

Moskova’dan gelen devrimciler Yunanistan’ı “yarı-koloni” olarak tanımlamak gibi yeni teorik konseptler getirdiler. Makedon sorununda Comitern’in çizgisini benimsediler ve partiyi gerçek bir Bolşevik partisine çevirebilmek adına organizasyonel ve ideolojik önlemler almaya çalıştılar. Elde ettikleri başarı komünist hareketin erken yıllarındaki akışkanlığını, ama daha da önemlisi Yunanistan’da bu hareketin herhangi bir tarihi bağının olmamasını gözler önüne serdi. Bu sayede yeni gelenler kendilerini kolayca kabul ettirmiş ve tarihi gelenekleri olmayan bir hareketi yeniden biçimlendirebilmişlerdi.

Bu akışkanlık genel anlamda Yunan sosyal ve siyasi gerçeklerinin üst üste yaşanan mülteci akımlarının etkisiyle tekrardan inşa edilmesini yansıtır. Adeta bir yeniden icat etme ve dönüşüm anıydı, bu durum da Yunan komünist hareketinin gerçeklerine sirayet etti. 1927 yılında partinin “Politbüro”sunun yedi üyesinden beşi “mülteci” idi, bu beşinden ikisi Karadeniz’deki Sovyet bölgelerinden gelen Rumlardı (Andronikos Chaitas ve Kostas Eftychiadis), diğer ikisi de İstanbul’dan gelen ekiptendi (Seraphim Maximos ve Kostas Sklavos). Bu yapı düşünüldüğünde Yunanistan’ın Komünist Partisi’nin kısa süre sonra sosyal ve siyasi ortamı değiştirmekte olan mülteci yığınlarına yönelmeleri de şaşırtıcı değildir.

YUNAN KOMÜNİST PARTİSİ 1928 SEÇİMLERİNE “İŞÇİ, ÇİFTÇİ VE MÜLTECİ İTTİFAKI” OLARAK KATILIRKEN. KAYNAK: RIZOSPASTIS, 19 AUGUST 1928.

İstanbul’dan yola çıkan küçük bir grup devrimcinin seyahat rotası bizleri Osmanlı ve Çarlık emperyal sistemlerinin düşüşleri arasındaki paralelliği, bir patika olarak Karadeniz’in oynadığı rolü ve insan hareketliliği ve alternatif siyasi coğrafyalar ile iç içe geçmiş ulusötesi komünist kimliğin inşasını tekrar düşünmemize yardımcı oluyor. Son olarak da bu rota bizlerin savaş arası dönemin komünizm karşıtlığını anlamamız için yeni bir katman sağlıyor. Mülteci deneyimi, on dokuzuncu ve erken yirminci yüzyılların devrimci hareketlerinin hakiki bir unsuruydu. Öyle ki siyasi sürgündeki kişiler dünya çapında radikal koloniler yarattılar. Büyük Savaş’ın ardındaki nüfus hareketlilikleri bağlamında “Doğunun mültecisi”, kurulu düzene karşı potansiyel bir tehditti. Ağır aksanlar, yabancı isimler ve garip kökenler mültecileri ulusal aidiyetlerini sorgulayan politikaların baş hedefleri haline getirdi.   

ANA GÖRSEL IMAGE: SERAPHIM MAXIMOS (EN SAĞDA), 1924, YANINDAKİLER HO CHI MINH VE LEO TROTSKY [RGAKFD, nr. 5-8749]

Notlar

[1] John Riddell (ed.), Toward the United Front : Proceedings of the Fourth Congress of the Communist International, 1922 (Leiden: Brill, 2012), 613-619.

[2] Rossiiskii gosudarstvennyi arkhiv sotsialno-politicheskoi istorii [RGASPI] 495/207/176.  

[3] George S. Harris, The Origins of Communism in Turkey  (Washington: Hoover Institution Publications, 1967), pp. 97, 105-106.

[4] “Turkey on the One Big Union Map”, The One Big Union Monthly, October 1920, 55 and “The O[ne] B[ig] U[nion] of Turkey”, The One Big Union Monthly, December 1920, 49.

[5] James H. Meyer, “Children of Trans-Empire: Nâzım Hikmet and the First Generation of Turkish Students at Moscow’s Communist University of the East”, Journal of the Ottoman and Turkish Studies Association , 5.2 (2018): 195-218. 

[6] Brigitte Studer, The Transnational World of the Cominternians (Basingstoke: Palgrave Macmillan, 2015), 63.

[7] Masha Kirasirova, “The ‘East’ as a category of Bolshevik Ideology and Comintern Administration”, Kritika: explorations in Russian and Eurasian History 18.1 (2017): 7-34.

[8] Jane Degras, ed., The Communist International 1919-1943: Documents, 3 vols. (London: Frank Cass and Company, 1973), 1: 450.

[9] RGASPI 495/207/172, RGASPI 495/207/230.

TLP’yi takip edin

TLP’de yayınlanan blog ve podcastler Lozan ve mirası ile ilgili bilgiye dayalı tartışma amaçlı olup, yayınlarımızda yazarlarımız ve konuklarımız tarafından ortaya atılan fikir ve görüşler, TLP’nin, partnerlerimizin, koordinatörler ve katılımcılarımızın görüşlerini mutlaka yansıtmamaktadır.