Nareg Seferian, 1920 Sevr Antlaşması’nın Ermeniler tarafından nasıl hatırlandığını yazdı.

Türk kamuoyunda “Sevr Sendromu” 1920 senesinde Paris’in bir banliyösü olan Sevr’de imzalanan ve yıkılmakta olan Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalara bölmeyi tasavvur eden antlaşmanın gerçeğe dönüşmesinden duyulan korkuyu tanımlar. Her ne kadar ilk bakışta bir komplo teorisi olarak görünse de Türkiye’deki siyasi liderlerin dış mihrakların ülkeyi bölme planlarını gündeme getirmelerinin tarihsel dayanakları vardır. Yüz yılı aşkın süredir Doğu Sorunu Londra, Paris, Viyana, St. Petersburg gibi merkezlerdeki güç odaklarının gündeminde bulunmuştur ki Birinci Dünya Savaşı ile jeopolitik düşmanlıklar doruğa ulaşmıştır. 

Sevr Antlaşması Türkiye’nin doğusundaki geniş alanlarda büyük bir Ermeni devletinin kurulmasını da öngörüyordu. Ancak buna zıt bir yaklaşımla 1923 Lozan Konferansı’ndaki müzakereler esnasında hiçbir Ermeni delege resmi olarak yer almadı. Zira Sovyetler Birliği’nin baskıları Kafkaslarda yeni doğmuş bir cumhuriyet olan Ermenistan’ın çöküşünü beraberinde getirdi. Sonuç olarak yirminci yüzyılın çalkantılı geçen ilk çeyreği Ermeni kamusal söyleminde “tarihsel adalet” ve “tarihsel adaletin restorasyonu” gibi tabirler kök saldı. Öyle ki bu söylemler Ermenistan SSCB’den ayrılarak bağımsızlığını ilan ettiğinde ülkenin bağımsızlık bildirgesinde yer aldı. Türkiye’nin aksine Sevr, Ermeniler için kaçırılmış bir fırsatı ve o dönemki Düvel-i Muzzamanın, ABD’nin, yani aslında batının genelinin yetersiz desteğini temsil ediyordu.

Ermeni Soykırımı’nın yüzüncü yıl dönümü olan 2015 senesi Sevr söylemlerini yeniden düşünmek için yeni bir ortam sağladı. 2015’te yapılan açıklamalar tüm Ermeni ulusunun, Ermenistan Cumhuriyeti’nde yaşayanların da küresel Ermeni diasporasının da Sevr hakkında hemfikir olduğunu ortaya koydu. O sene yayınlanan Pan-Ermeni Deklarasyonu Ermeni ulusunun genelinin mutabık olduğu konulardaki pozisyonunu ifade eden az sayıda belgeden biriydi. Bu belge üç kez “tarihsel adalet”ten bahsederken, defaatle Sevr Antlaşması’na gereken referansı da verir.

Map: Woodrow Wilson’ın öngördüğü Türkiye-Ermenistan sınırı. Kaynak: Library of Congress, loc.gov

Amerikan Başkanı Woodrow Wilson’ın 22 Kasım 1920’de verdiği karar Sevr’in tersine döndüğü anahtar noktadır. Her ne kadar “Wilson Ermenistanı” hakkındaki yayınlar, haritalar, posterler Ermeni diasporasında uzun süredir bilinse de, Sevr Antlaşması üzerine kurulan hukuki dil ve tartışma, Ermenistan’ın eski Kanada büyükelçisi Ara Papian tarafından yapılan yayınlar ve sunumlar sayesinde 2000’lerin ortasında daha da popüler hale geldi.

Bu dönemde kullanılan söylem, milli veya dini bir retorik ile yaşanan insan kayıpları ve çekilen acılar için yakılan bir ağıt halinden uluslararası kamu hukukunun unsurlarını öne sürerek siyasi bir gündem ilerletme çabası halini aldı. Bu andan itibaren Ermeni Soykırımı ve tazminatı üzerine yapılmış birçok hukuki çalışma yayınlandı.  


“[Sevr] hukuki olarak başka herhangi bir uluslararası belgeyle değiştirilmemiştir.”

Sevr Antlaşması’nın yüzüncü yıl dönümü Ermeni kamuoyunda da gözlerden kaçmadı. Ermeni medyasından iki örnekle anlatacak olursak, Sevr kelimesi aratıldığında, Boston bazlı The Armenian Weekly’de 2009’dan itibaren yüzde fazla sonuç veriyor, bu sayı 1999’dan beri var olan Erivan bazlı Aravot adlı web sitesinde 150’den fazla. Ermeni Cumhurbaşkanı Suriyeli bir basın kuruluşuna verdiği demeçte Sevr’in uygulanmamasına ağıt yakmış, ama aynı zamanda bu antlaşmanın “de facto olarak halen geçerli olduğunu” vurgulamıştır. Yüzüncü yıl dönümünde Sevr Antlaşmasını ele alan bir konferansta konuşan Başbakan bu antlaşmanın “tarihi bir gerçek olmaya devam ettiğini” ve Sevr sayesinde bağımsız bir Ermeni devletinin kurulmasıyla da “tarihi adaletin yerini bulduğunu” ifade etti. 

Üç büyük Ermeni diaspora partisi Sevr Antlaşmasının yüzüncü yıl dönümünde yayınladıkları ortak bildiri yayınladılar. Hukuki bir dil ve “Ermenistan-Türkiye sınırının belirlenmesi için ABD Başkanı Woodrow Wilson’a yapılan tahkim başvurusu” kullanılan bu metinde antlaşmanın onaylanmamasına rağmen hukuksallığı ve geçerliliği üzerine ısrar edilerek “hukuki olarak başka hiçbir uluslararası belgeyle değiştirilmediği” savunulmuştur. Ermenistan’daki on siyasi parti de buna benzer bir ortak açıklama yaparak Sevr’i “jeopolitik sonuçları olan önemli” ancak sadece kısmen uygulanmış bir antlaşma olarak tanımlamışlardır. Bu bildiride Sevr’in hiçbir zaman uygulanmamış olması Türkiye’yi bölgede istikrarı bozan agresif aktör olmak için alan tanıdığı da ifade edildi. 

Gerçekten de bu bildirinin yayınlanmasından birkaç gün sonra Ermenistan Dışişleri Bakanlığı Doğu Akdeniz’deki Türk manevralarını kınamış, bu kınama Türkiye Dışişleri Bakanlığı Basın Sözcüsünün “Sevr Antlaşması üzerine provakatif bir demeç” sonrasında Ermenistan’ın Fransa ve Birleşik Arap Emirlikleri ile birlikte Türkiye’ye karşı “hain bir ittifaka” girdiğini belirten öfkeli yanıtıyla karşılaşmıştır.

Ermenistan ve Ermeni diasporası tarafından Sevr ile ilgili iddiaların düzenli olarak yeniden gündeme getirilmesi Türkiye’de Sevr’in gölgelerinin çağrılmasına sebep oluyor. Gerçekte her ne kadar bu durum Ermeni çevrelerin birçok karşı-argümanları ve nüanslı yaklaşımları ile karşı karşıya kalmış olsa da Sevr Antlaşması hiçbir zaman onaylanmamıştı ve Lozan Antlaşması’nın Sevr’i geçersiz kıldığı kabul edilmiştir. Bu sebeple, Sevr Antlaşması’nı başlangıç noktası yapan herhangi bir iddia karşılık bulmakta zorlanacaktır. Bununla beraber Sevr, Ermenistan’ın içinde ve dışında, uluslararası camiada ve Ermeni diasporasının dünya başkentlerindeki müdafaa çabalarında uygun bir siyasi fırsat olarak hizmet edebilir. Her halükarda Türkiye’deki insan haklarını ve buradaki Ermeni kültürel mirasını alakadar eden konuları gündeme getirmek için iyi sebepler bulunuyor. Tabii bu konular Lozan Antlaşması ile garanti altına alınmak istendi. Ancak günümüz şartları göz önüne alındığında maalesef mütemadi bir sorun olarak kaldı. 

Nareg Seferian Virginia Tech’s School of Public and International Affairs‘te doktorasını yapmaktadır.

Ana görsel: Sukias Torosyan’ın karikatürü (2017), Kaynak: Armenian Mirror-Spectator.

TLP’de yayınlanan blog ve podcastler, Lozan ve mirası ile ilgili bilgiye dayalı tartışma amaçlı olup, yayınlarımızda yazarlarımız ve konuklarımız tarafından ortaya atılan fikir ve görüşler, TLP’nin, partnerlerimizin, koordinatörler ve katılımcılarımızın görüşlerini mutlaka yansıtmamaktadır.

TLP’yi takip edin