Konstantinos Tsitselikis, Lozan’ın azınlıkların korunması hakkındaki hükümlerinin bugün ne işe yaradığını sorguluyor.

Tsitselikis, Makedonya Üniversitesi’nde, Uluslararası İnsan Hakları Hukuku profesörüdür..

Lozan’ın doksan dokuzuncu yıl dönümünde Başkan Recep Tayyip Erdoğan, Yunan hükûmetini Lozan Antlaşması’nın bazı maddelerini çiğnemekle suçladı. Erdoğan’ın sözünü ettiği maddeler Trakya’da yaşayan Türk-Müslüman azınlığın korunmasıyla alakalıydı. Bu suçlamanın altında yatan sebep ise bölgedeki dört ilköğretim okulunun kapatılması ve Yunanistan’ın buradaki Müslüman topluluğun kendi müftülerini seçmelerine izin vermemesiydi. Okulların kapatılmasını spesifik olarak azınlıkları hedef alan bir politika olarak görmek zor. Yunan hukukuna göre belli bir sayıda öğrenciye ulaşamayan okulların kapatılması gerekmekte. Müftüler konusunda ise Erdoğan, son üç müftünün Eğitim ve Din İşleri Bakanlığı tarafından atanmasını sağlayan yasaya atıfta bulunuyordu. Ancak bu yasa, yeni bir uygulamadan ziyade 1990’dan beridir pratikteki uygulamaları bir kanun kapsamına almaktadır.

Antlaşmanın azınlıklarla alakalı maddeleri her iki tarafa da bir diğerinin ülkesinin sınırları içindeki azınlıkları göz ucuyla izleme imkânı tanıdı. Erdoğan’ın konuşması yeni bir siyasi hamle olmaktan çok uzak olsa da bu müdahale Türk ve Yunan hükûmetlerinin neredeyse yüz yıllık eylemler silsilesinin son halkasıydı. Her iki taraf da bu maddelerin sözde ihlaliyle alakalı birbirlerini suçluyor, iki taraf da bu suçlamalara yanıt olarak uluslararası insan hakları hukukunun temel kurallarını çiğneyerek kısasa kısas reaksiyonlar ile kendi vatandaşlarına karşı önlemler alageldiler. Bu tarz müdahaleler, her ne kadar ikili görüşmeleri gerektiren ciddi sorunlar olsa da, Lozan Antlaşması’nı araçsallaştırmaktadır. 

Bu tarz araçsallaştırmalar sorunları çözmek ve yasal çerçeveyi geliştirmek için gerekli olan arabuluculuk imkanlarını da azaltmaktadır. Özellikle 1955’te Kıbrıs meselesinin ortaya çıkmasından 1990’ların sonunda Türkiye’deki Rum azınlığın nüfusunun üç binlere kadar düşmesine kadar olan süreçte bu durumu gözlemliyoruz. İstanbul, Gökçeada ve Bozcaada’daki Rum Ortodoks nüfusu azaldıkça Yunanistan, mütekabiliyet beklentilerini büyük oranda azalttı. Bunun yerine Trakya’daki azınlıkların yalnızca bir iç siyaset meselesi olduğu konusunda ısrar ettiler.

Yunanistan’daki Türk azınlığın sayısı çok daha fazla. Burada 110-120.000 kişilik bir nüfus söz konusu. Bununla bağlantılı olarak da kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge gibi konularla birlikte Türk devletinin gündeminde önemli bir pozisyondalar.

BAŞBAKAN VE BAŞKAN: MITSOTAKIS VE ERDOĞAN, MART 2022


Başkan Erdoğan 2000’lerin sonundan beri azınlıklar kazanını kaynatmatır. Şimdi ise bu kazanı karıştırmanın kendisine gelecek seçimlerde siyasi kazançlar getireceğini umut ediyor gibi görünüyor. 

Aslında tüm bu söylemlerin detaylarına baktığımızda, iki ülkenin de azınlıkların korunması hususunda sınıfta kaldığını görüyoruz. Lozan’ın yasal çerçevesinin dayanağını oluşturan eski millet sisteminde iki azınlık grubu da mensup oldukları dine göre ayrıştırılmış ve diğer faktörler göz ardı edilmiştir. Her iki ülke de bu antlaşmayı kullanarak kendi ülkelerinin içerisinde “kendi” azınlıklarına örgütsel bir yapı getirmiş, bazı durumlarda ise azınlıkların özgürlüklerini siyasi ya da diplomatik kazançları için feda etmekten çekinmemiştir.

Burada halen çözülememiş bir dizi sorun mevcut: İstanbul’daki Rum Ortodoks Patrikhanesi’nin yasal durumu, Heybeliada’daki ruhban okulunun yeniden açılması, her iki azınlık grubunun kamu mallarının ve idare heyetlerinin üye seçimlerinin regüle edilmesi gibi. Ayrıca dini hukukun Yunanistan’da uygulanması sorunu da mevcuttur. Her iki taraftaki azınlıkların yaşam şartlarının gelişimi, ikili iş birliğinden son derece fayda görebilir.

Kısacası, bütün tarafların içinde bulunacağı sağlam bir diyalog, azınlıkların korunmasını amacına uygun hale getirir ve Lozan Antlaşması’nın da dışında bir şekil alarak günümüzün zorluklarının üstesinden gelinmesini sağlar. Günümüzün azınlık koruma gereçleri Avrupa Konseyi tarafından teklif edilse de, Türkiye de Yunanistan da bu konuda mesafeli duruyorlar. Her iki taraf için de Lozan Antlaşması, onsuz bir hayatı hayal edemeyecekleri kadar işe yarar gibi görünüyor.

ANA GÖRSEL: BARTHOLOMEW I VE YUNAN BAŞBAKANI MITSOTAKIS, MART 2022.

TLP tarafından yayınlanan yazılar Lozan Konferansı’nda yaşananlar ve konferansın mirası üzerine bilinçli tartışmaları teşvik etme amacı taşımaktadır. Yazarlar tarafından ifade edilen görüşler TLP, proje ortakları, yürütücüleri veya üyelerinin görüşlerini yansıtmayabilir.